Girişimcilere Rehber Niteliğinde Kısa Bir Hikaye
Girişimcilere Rehber Niteliğinde Kısa Bir Hikaye
Girişimcilere rehber niteliğinde kısa bir hikaye gibi alışılmış bir başlık yerine şöyle afilli bir başlık atabilirdim. Atmadım çünkü yazının sonuna geldiğinizde bu muydu gibi olumsuz düşünceler sonucu gözünüzdeki değerimi düşürmek istemedim. O halde başlayayım…
Girişimcilik Ruhumun Keşfi
Yıllar yılı babasının gölgesi dolaylarında boy gösteren, biraz agresif, iri yapılı, kendi kararları olmayan bir insan izlenimi veren, şımarık bir erkek çocuğu oldum. Babam, evladıyla çalışmanın mevyelerini taze taze, çürütmeksizin yiyen yorgun bir savaşçıydı.
Babamın neden bu kadar yorgun olduğunu dedem: babamın zamanında vermiş olduğu kararların bir neticesi olarak tanımlardı.
Benim gördüğüm ise farklıydı aslında, babamın 30 senelik ticari hayatında kendini, hiç bir yere ait hissedememesiydi.
Ne bulunduğu ortamın adamıydı, ne de bulunduğu mesleğin gereklerini yerine getirebilecek bir karaktere sahipti.
Dedem Türkiye’ de şehirlerarası yolcu taşıma ve uluslararası karayolu ile yük taşımacılığı sektörlerinin gelişmesine önder olmuş, kendi tabiriyle ” sanatkar ” bir esnaftı. Sanatkar sıfatı ise bence dedemin tamircilik zanaatını adeta bir sanat haline getirmesiyle oluşmuş, ancak dedemin zanaatkar ve sanatkar kelimelerinin anlam farklılığını bildiğini sanmıyorum.
‘ Dedemin ayağını kaldırdığı yerlere babam, babamın ayağını kaldırdığı yerlere ise ben basmışım ‘ öyle söyler annem ( öyle olduğunu düşünmüyorum ), ancak benim bastığım yerler biraz farklıydı bana göre…
Çünkü ne dedemin ne de babamın, zamanında yapmış olduğu hataları yaptığımı düşünmüyorum. Zaten yapmış olsaydım bizzat sıfırdan, bir üniversite öğrencisiyken kurduğum şirketi, borçsuz ve güzel bir ciro yapar halde devredemezdim değil mi ?
Yukarıda bahsettiğim gibi 3. nesli olarak kurduğum bir taşımacılık şirketini, en başından ayrıldığım güne kadar yenilikçi, girişken ve mütevazı bir şekilde genel müdürlüğünü sürdürmüş olmamla şirketin elde ettiği kazancı düşündüğümde aslında girişimcilik ruhuna sahip olduğumu yeni yeni anlamaktayım.
Demekki bir girişimci: yenilikçi, girişken ve mütevazı olmalı diyebilirim.
Girişimcilik Hayatım Nasıl Başladı ?
En başta yazmış olduğum, babamın gölgesi dolaylarında yaklaşık 6 sene gezindikten sonra üniversite 2. sınıfta babamın gölgesinin aniden kaybolmasıyla başladı desem yeridir.
Yani ben, ailemin evine yaklaşık 70 km uzaklıkta bulunan, başka bir şehrin sınırlarında kendi halinde okulunu bitirmeye çalışan, alttan derslerini verme telaşında olan genç bir öğrenciyken. Babamın bana miras olarak bırakmış olduğu 10 ve 17 yaşında iki kız kardeş, 40 yaşında bir anne, 70 küsür yaşında bir babaanne, 80 küsür yaşında bir dede; borcu sermayesinin 3 katı olan bir şirket vs. vs. ile öğrencilik ve gençlik hayatımı bitireceğim, sorumluluk gibi büyük bir dertle şereflenerek, büyük buhrana gireceğim o günlere nail oldum.
Evet artık büyüdüm ya da öyle olduğuna kendimi inandırdım. Hemen işlere koyuldum.
Öncelikle işe şirketin ne kadar borcunu olduğunu öğrenerek başladım. Gerçekten sermayenin tam 3 katı borç vardı. Ben devam etmek istiyorum dediğimde tüm sülale koro halinde “saçmalama” diyerek sesimi bastırdı.
Sana, güzel gelecekleri birlikte inşa ederiz, bundan sonra her şey artık daha güzel olacak gibi inandırmanın kolay olduğu kelimeleri kullanarak beni ikna etmeyi başardılar. Fakat kimse söylediği sözün arkasında da durmadı tabiki.
Şirketin faliyetlerini devam ettirmekten vazgeçmek zorunda kaldım çünkü… Yazmaya hiç uğraşmayacağım; saçma sapan konuşmalar, aile büyüklerimden hakkımı helal etmem gibi kesin bir cümleyi duyunca, rıza sorunuyla başımı belaya sokmak istemedim. Sonra…
Antrenmanlarımı bedavaya getirmek amaçlı sembolik bir maaşa çalıştığım spor salonunda, hem sınıf arkadaşım hem de çalışma arkadaşım olan 2 değerli insanın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde çalışma süremin arttırılacağı ancak maaşımın da bu orana göre daha az artacağı bir çalışma programına geçtim.
Bir arkadaşım bu sebepten dolayı işten çıktı. Gönlüm razı değildi ancak biraz daha fazla gelir, benim için bir nebze iyi gelecekti.
Yaz dönemi gelirken, spor salonuna ait hurda halde olan bisikletlerin ayağa kaldırılıp, işletmesini üstlenmenin bize ekstra gelir sağlayabileceği fikri yanımda kalan arkadaşımla birlikte aklımıza oldukça yatmış; sadece bir kaç değişiklikle okul kapanmadan iyi bir gelir elde etmiştik. Peki nasıl ?
Birazdan yazacağım olay çok önemli, çünkü bana ileride çalıştıracağım personellere hangi sisteme göre ödeme yapacağımı öğretmiştir.
Önceki senelerde orada çalışan personeller, bisikletlerin kiralanmasında bir karları olmadığı için patronlar tarafından bisiklet kiralamanın sağlayacağı kar potansiyelinin farkına varılmamış ya da patron tarafından yeteri kadar ilgilenilmemişti.
Ancak biz arkadaşımla ( kulağı çınlasın ) beraber, orada bisiklet kiralamanın çok rağbet göreceğini öngörebilmiştik. Aslında bunu öngörmek çok zor da değildi, çünkü burası henüz gelişmekte olan bir bölgeydi ve bisiklet kiralamak arkadaşlarla yapılabilecek en iyi aktivitelerden biriydi.
Bir akşam, arkadaşım başka bir şahısta bir miktar bisiklet olduğunu öğrenmiş ve hemen gelip benimle paylaşmıştı.
” Bisikletleri gidip alalım, spor salonuna ait olanlarla birlikte çalıştıralım ” diye düşündük. ” Salon sahibi bizden bişey istemesin biz de ondan ” dedik. Ama bisikletlerin durumunu gördüğümüzde bu fikrin gerçekleşmesinin çok zor olacağını anladık. Uzun düşünceler sonucu ” en iyisi bunları salon sahibine pazarlayalım biz komisyon kazanalım, salon sahibi de hiç olmazsa yedek parça olarak kullanır ” dedik. Nitekim öyle oldu basit pazarlama taktikleri kullanarak çok kolay bir şekilde, biz güzel bir komisyon kazandık, patron da hurda bisikletlerin sahibi oldu.
Şimdi sırada bisikletleri ne şartlarda kiralayacağımız hakkındaki pazarlık vardı.
Parçalar birleşip tek vücut haline geldiğinde 40 adet bisikletten sadece 15 tane kalmıştı. Bunlardan da işe yarayacak 7 ya da 8 tane vardı. Patron bunun farkına vardığında biraz canı sıkılsa da bu durumu salondaki gözüne kestirdiği hanımefendilere belli etmemek için ” İbrahim hocam bisiklet sayısını arttırmakla çok iyi yaptık şu, şu, şu hanımlara indirim yapabilirsiniz ” gibi jestlerle adeta kazıklanmaktan çok memnun gibi gözüküyordu. Enteresan…
Bisikletleri ne şartlarda kiralayacağımızı konuşacağımız günü özenle seçtim aslında ön konuşmalarda kuruşlarla ifade edilen rakamlara ikna edebilmiştik ( hiç yoktan iyiydi ) fakat özellikle ben, asla kuruşların peşinde değildim. Patronu yüzde ile çalışmaya ikna edecektim. Bu arada patron özellikle gözüne kestirdiği hanımefendi üyelerimizin antrenman saatlerinde ofisinde kamera kayıt ekranının başında keyifle oturur, antrenman sonunda aralarında eğer üyelik süresi dolacak olanlar varsa kontrol eder, onları kayıt yenileme bahanesiyle ofise davet edip, güzel indirimlerle salona olan bağlılıklarını artırırdı. ( Normalde yeni kayıtlardan ve kayıt yenilemelerden biz sorumluyduk )
Bahsi geçen hanımefendi üyelerimizin neredeyse tümü benim antrenmanlarıyla bizzat alakalı olduğum öğrencilerimdi. Kimin ne zaman antrenmana gelip ne zaman çıktığını ben de biliyordum. Diğer arkadaşım her bayan üyeyle ilgilenmezdi ( belirli kriterleri vardı 🙂). O bir baş antrenör ben ise yardımcısıydım. Arkadaş olsak da aramızda hiyerarşi elbette vardı.
Beklediğim an nihayet geldi ve patronun gözdesi olan bir hanımefendi kendiliğinden gelerek, biz hocamızdan çok memnunuz, 1 ayda şöyle kilo verdim böyle sıkılaştım falan diyerek kayıt süresini uzatmak istedi. Ben de tam ofise geçtiklerinde fırsat bu fırsat diyerek onlara kahve getirme teklifinde bulundum. Benden beklenmeyecek hareketler çünkü antrenman yaptırdığım üyelerle aramda, adeta bir öğretmen – öğrenci ilişkisi vardı. Aynı şekilde patronla aramızda da antrenör – salon sahibi ilişkisi mevcuttu (yani bizden hizmet gibi bir beklentisi asla olamazdı). Ama her şey istediğimden daha iyi gittiği için ben de ekmeğime yağ sürecek bu teklifi sundum. Muhabbet en azından kahve bitene kadar sürecekti. Bizim konuyu o kahve bitmeden açarsam, mission completed !
Ben kahveleri doldururken lafa nasıl gireceğimi düşünüyordum, bir yandan da her şey yolunda gittiği için, yani hanımefendi kalksa da patronun keyfi yerinde olacağı için patronla yalnızken de onu ikna edebileceğimi düşünüyordum. Kahveleri doldurdum ofise geçtim. Patron hanımefendiyle özel hayat konularına girmeye çalışırken kahveyi önüne koydum ve oturdum.
Bir müddet sonra…
Aman Allah’ım ne oldu biliyor musunuz ? Bizim patron ‘ Vizıl ‘ birden bire ” İbrahim hocam ben bu kiralama işini düşündüm de şöyle olmasını uygun gördüm ” demez mi !…
” Nasıl uygun gördünüz hocam ” dedim soğuk kanlılıkla.
” Kiralama ücretlerinin 3 te 1′ i sizin olsun, 3 te 1’i salona kalsın, kalan 3 te 1’ini de bakım masraflarına ayıralım ” dedi ve buna ek tabiki ” hanımefendi de eğer kiralamak isterse indirim yaparsınız artık ” dedi.
Tabiki hocam ne demek dedim, o anda içim kıpır kıpırdı. Yine saat başına, önceden bir bisikletten kuruş kalıyordu fakat bu daha büyük bir kuruş olacaktı ancak büyük amacım kesinlikle kuruş hesabı yapmak değildi. Ben onu duyunca arkadaşıma haber vermek için kalktım gittim. ( Bunu şimdi düşünüyorum, beni göndermek için mi söyledi acaba diye neyse günahını almayayım 😀 )
Ertesi gün patron Vizıl salona ” maşallah maşallah yine tek bir bisiklet dahi yok ” diyerek omzuma dokunmaya yanıma gelirken, spor salonunun cam kapısında yazan A4 kağıdındaki bisikletin saati X’ TL yazısını görünce adeta şok oldu. Ardından ” İbrahim hocam, fiyata ne zaman zam yaptınız bana neden danışmadınız ” dedi. Ben de ” Hocam bisikletlere talep oldukça fazla ben de fırsattan istifade bu sabahtan itibaren zam yaptım ” dedim. Gerçekten de havaların ısınmasıyla bisikletlere olan talep oldukça artmıştı. Biz bu durumla beraber biz işi geliştirdik tabii, salon kapalı olsa da bisiklet kiralama devam etti, gece kiralamak isteyenler için salonun camına telefon numaramızı yazdık, kiralamak isteyenler bizi arıyor biz de yataktan kalkıp üşenmeden salona geliyorduk. Bisikletlerin etinden sütünden son damlasına kadar yararlandık ( mesai saatlerinin dışında hizmet verdiğimiz için gece tarifesi bile uyguladık )… Tahmin edebileceğiniz gibi çok uzun sürmedi tabiki.
Bir sabah salona gittiğimde neredyse bütün bisikletlerin orada olduğunu gördüm ve arkadaşıma şaşkın bir şekilde neden kiralamadın diye sordum. O da bana şuradan 100 metre ileri git ve sağına bir bak dedi.
100 metre yürüdüm köşeyi döner dönmez, baktığımda gördüğüm manzara tam bir hüsran. Ben diyeyim 200 siz deyin 300 adet sıfır rengarenk bisiklet. Yaklaştıkça daha da fazlalaşıyor. Öğrenciler kapış kapış, bisikleti kapan gidiyor. Üstelik bizim verdiğimiz fiyatın tam yarı fiyatına. Cadde tamamen bisiklet süren öğrencilerle dolu. O kadar şaşırmış ve üzülmüşüm ki salona nasıl döndüğümü hatırlamıyorum bile.
( Bu arada başlıkta hikaye yazdım ama romana doğru gidiyoruz )
Geldiğimde ikimizin de aynı durumda olduğunu farkettim. Hemen bir şeyler yapmalıyız diye düşünmüşüz ikimizde. Aklımıza ilk gelen, gidip fiyatlar konusunda işletmeciyi ikna etmekti.
Tamam illaki potansiyeli farkedenler bu işi yapmak isteyecektir ancak bir insan daha önce hiç bilmediği bu işe, nasıl bu kadar çok yatırım yapar diye düşünüyorum, şimdiki tecrübelerimle ( çünkü bisiklet kiralama işinde bisikletler kiralayanlar tarafından çok hor kullanıldığı için amortisman maliyet değerleri oldukça yüksektir )
Soluğu, bisikletlerin sahibinin yanında aldık, ” Kolay gelsin ben İbrahim hoca öncelikle işiniz hayırlı olsun” dedim, biraz muhabbetten sonra ” biz de bisiklet kiralıyoruz ancak biz şu paraya kiralıyoruz, siz bizim tam yarı fiyatımıza kiralıyorsunuz ” dedim. ” Öyle mi biz başka kiralayanın olmadığını sanıyorduk kusura bakmayın ” dedi. Aslında bu cevabı beni çok memnun etti ama söylediği bu söze asla inanmadım ” ( çünkü küçük bir bölgede gece gündüz bizim kiraladığımız bisikletleri görmemesi imkansızdı ) estağfurullah, hiç sorun değil fiyatları ortak bir şekilde kararlaştırırsak siz de para kazanırsınız biz de ” dedim. Neyse muhabbeti uzatmayayım. Ortak bir rakamda fiyatları buluşturduk, bizim ara sokakta kalmamız dışında hiç bir problemimiz kalmamıştı, onu da bisikletleri gün içerisinde işlek bir yere taşıyarak çözecektik.
Ancak rakip işletmeci konuştuğumuz günün akşamına, ” valla kimse kiralamıyor, borcumu nasıl öderim ” bahanesiyle fiyatlarını, ilk fiyatlara geri çekti. Sonraları birkaç kişinin gelip bisikletlerimizi beğenmeyip, şurada da var birde onlara bakalım deyip gitmesiyle hikayemiz son buldu.
Daha sonra rakibimizin bisikletleri üzerinden, çetin bir kış geçip, bisikletleri saklayabilecek bir yer bulamadığından, bisikletler paslandı ve kullanılamaz hale geldi, bir çoğu da çalındı tabii. Bunların sonucunda da işi bırakmak durumunda kaldı. Asla sevinmedim, zaten kendisiyle sonraki görüşmemizde bana şunu söyledi.
” Hocam herkes bildiği işi yapacak, ben devlet memuruyum ne anlarım ticaretten ” dedi. Ben o zaman için belkide daha az bisikletle daha yüksek fiyatlara kiralama yapsaydınız daha iyi sonuçlar çıkabilirdi biz sizi aslında bir nevi uyarmak için de gelmiştik gibi bir kelime kullanmadım ama benzer ifadelerde bulunmuş olabilirim.
Şu anki tecrübelerimle, adamın yapmış olduğu girişim doğru olsa da yatırımın büyüklüğü ve fiyat politikası, bulunduğumuz yere göre asla uygun değildi diyebilirim. Girişimlerin her zaman en asgari şekilde başlaması, kademeli olarak büyütülmesi sonucunu çıkarabiliriz. Neyse…
Aslında tam olarak girişim hayatım sıfırdan bir icat üreterek değilde, hali hazırda bulunan fikirleri ya da işleri kendime göre geliştirmekle başladı diyebilirim.
Kiralama işi bittikten sonra, farklı sektörlerde çalıştım hatta sonradan ortağım olacak olan, çocukluk arkadaşımın yanında yevmiyeli valelik bile yaptım. ( standart bir maaşım olmamakla birlikte, sigortam da yoktu )
Valelik bir girişim olmadığı için başımdan geçenleri yazmaya gerek duymuyorum fakat, valeliği de bana bıraktıran şu olayı kısaca anlatmadan geçemeyeceğim.
Çalıştığım mekana yabancı misafirler geldi ve bir süre sonra, içeriden mekana uygun davranmadıkları için garsonlar ve işletme müdürleri tarafından karga tulumba çıkarıldılar. Dışarıda şans eseri ben de vardım ve adamlar bişeyler anlatıyor, bizimkiler anlamıyor, ortam daha fazla geriliyordu. Adamlar İngilizce konuşuyordu tabiki ama bizden onları doğru anlayabilecek kimse yoktu ( benim dışımda ). Bağırışlar artarken onlara biraz yaklaştım ve onlarla konuşmaya başlayıp onların ne demek istediğini bizimkilere çevirdim. Meğer adamlardan birisi yaşanan kargaşada bir miktar parasını düşürmüş, bağırarak money money diyordu ama bizimkiler para falan istemiyoruz gidin diyorlardı. Ben konuşurken oradan biri ” Valeye bak la İngilizce biliyomuş, bu nası vale ” dedi.
Tabiki mekanın sadece sahibi değil, istemeden de olsa herkesin ilgisini çekmiştim. Ama çıkardığım esas sonuç bu işe layık olmadığım yani bu işin bana göre olmamasıydı. Tabiki bu sonuç bana bu işi de bıraktırdı.
Daha sonra babaannemden bir miktar borç istedim, ilgi alanım olan arabaların alım satımını yapmak için. Sağolsun o da borç olarak değil, sadaka olarak vermiş. Ne de olsa öğrenciye sadaka düşer değil mi ?
Evet ilk arabayı bir galericilik yapan eski dostumun aracılığıyla 2. el müzayede sisteminden ihale usulüyle satın aldım. O zamaki şartlara göre ibre, arabayı sattığımda 2 asgari ücret civarında bir kar gösteriyordu. Ne kadar da karlı bir iş diye, uyumadan önce düşünüp sattıktan sonra hangi arabalara teklif versem diye hayal kuruyordum.
İlk müşterim sayıştayda çalışan bir uzman memurdu. ” Aracı yetkili servisine gösterelim söylediğiniz gibi çıkarsa anlaştığımız rakama satın alacağım sizin için bir sorun olur mu?” dedi. Ben de ” hayır, tabiki istediğiniz yere gösterebiliriz ” dedim. Bu arada araç sıfıra yakın bir kondisyonda ve temizlikte yani ‘ hatasız ‘. Servisten çıktığımızda müşteri ” beyefendi size de zahmet verdik ama aracın ön iki çamurluğu da değişen çıktı ” dedi.
O kadar üzüldüm ki, bütün hayallerim suya düştü, artık arabayı karlı bir şekilde satamayacağım hatta zarar bile edebilirim diye düşündüm ancak bir şansım vardı. Müzayedeyi yapan şirketle arkadaşımın arası iyiydi, eğer zararım olursa belki de oradan tazmin edebilirim dedim ve atladım arabaya, doğru arkadaşımın yanına gittim. Arkadaşıma durumu anlattığımda, hemen şirketi aradı sağolsun ” gelin bakalım bir sorun varsa çözelim ” dediler.
Orada birçok kaporta ustası vardı ve hepsi de baktığında, kesinlikle aracın değişen parçası olmadığının hatta aracın gerçekten hatasız olduğunun sonucuna vardılar. Bana da gerekli açıklamaları yaparak, yetkili servisteki check-upta bir yanlışlık olabileceğini söylediler. Nitekim ikna oldum fakat arabadan yaşadığım tecrübe nedeniyle soğudum.
Bu gibi çok değişkenli görüşlerin yarattığı sorunlarla karşılaşmamak için bu işi esas işim yapma düşüncesini de aklımdan çıkardım. Çünkü gördüğüm başka mide bulandırıcı olaylarda karakterimin bu işe uygun olmayacağını anladım. O yüzden inatçılık yapacağım bir durum yoktu benim için.
Son olarak elimde bir araba, bitirilmesi gereken bir okul ve geçinilmesi gereken bir hayat vardı. Hiç bir gelirim yoktu, eve de asla yük olmak istemiyordum.
Yine birgün iş arayışındayken, babamın eski arkadaşlarını ziyarete gitmiştim, belki bana iş verirler diye ancak turizm sezonu kapalıydı ve kimsede benim yapabileceğim bir iş yoktu.
Oradan tam ayrılırken, birden tanıdığım ama çok samimi olmadığım, babamın bir arkadaşının oğluyla karşılaştım. Samimi bir muhabbet olmadı ama ne iş yaptığını söyleyince bu konu ilgimi çekti.
Yaptığı iş kendine ait aracıyla yolcu taşıma işiydi. Nasıl yani dediniz değil mi? Duyduğumda ben de öyle demiştim.
Çeşitli kurumların ya da şirketlerin ulaşım ihtiyacının karşılanması ve bunun karşılığında belirli bir ücret alınması olarak kısa bir tanım yapabilirim. Tabiki bireysel müşteriler de yine aynı hizmetten yaralanabiliyorlardı.
Yanından ayrılırken ” senin araban da uygun aslında, ben sana bir iş göndereyim sen bir dene ” dedi. Tamam dedim ve eve gittim. Birkaç saat sonra arayıp ” şuraya bir geçebilir misin? Sana alacağın kişinin bilgilerini gönderiyorum onu al ve şuraya bırak, şu kadar da para alınacak ” dedi.
Ben hemen atladım ve söylediği yere gittim, dediği kişiyi alıp gideceği yere bıraktım. İnerken bana bir miktar para verdi ve aslında çok garibime gitti.
Birini kendi arabanla biryere götürüyorsun sana para veriyor… eee bu taksicilik… Evet taksicilik hem de en korsanından. Taksiciler bana hakkını helal etsin 🙂
Tabiki bir süre devam ettim (sonrasında korsan sıfatından kurtulmak için gerekli yasal mevzuatlara uyumlu bir taşımacılık şirketine sahip olsam da, o zaman gerekli belgeler için yeterli sermayem olmadığından kısa bir süre illegal olarak hizmet verdim). Güzel paralar kazandım. Ama bu bir girişim değildi, yani en azından benim için.
Bu iş, çevremden babasının işini yapıyor gibi hakkımda olumsuz yorumlar ya da eleştiriler getirse de (aslında alakası bile yok) benim aklıma yatmıştı. Tekrar, şöyle olsa daha iyi olur, böyle olsa daha da iyi olur gibi düşüncelere dalmıştım. Yani geliştirmekle ilgili fikirlerimi uygulamaya sokarak, bu işi, o zamanlar ortaya yeni çıkan popüler bir uygulama olan UBER gibi yapacaktım. Esas konu da zaten buradan sonra başlıyor…
Şirketi Kuruyorum....
Hali hazırda başkalarının müşterilerini taşıyıp, sorumluluk sahibi bir öğrencinin ihtiyacından çok fazla parayı gece gündüz direksiyon sallarken kazansam da, sürekli bunun bir girişim olmadığını, sadece bir ya da birkaç firmanın taşeronu olarak çalıştığımı düşünüyor, aklımdaki fikirleri uygulamaya sokmak için fırsat kolluyordum.
İş, okul ve sosyal hayatı bir arada yaşamak, bana çok fazla boş zaman sunmuyordu ve en azından yaz tatilini beklemem gerektiğini düşünüyordum.
Bu arada bana bu işi, bir girişim haline getirecek öğeleri düşünüyordum. Tabiki bu iş için en önemli faktör, bir web sitesiydi.
Oysa bu faktör, babamla beraber çalışırken de bir websitesi açarak, işimizi geliştirip yaşadığımız bu ekonomik buhrandan çıkmak için babama çok ısrar ettiğimde, defalarca ” benim öyle şeylere verecek param yok ! ” cevaplarını aldığım bir faktördü.
Aslında bir websitesi sahibi olmak için paraya bile ihtiyaç yokmuş be babacığım ! diyorum halen.
Paraya ihtiyaç yok muymuş dediğinizi duyar gibiyim?
Eş – dost arayışları ve yaptığım derin internet araştırmaları sonucunda şunu öğrendim, web dünyası size çoğu şeyi ücretsiz bir şekilde kendinizin yapabileceği binlerce bilgi sunuyor. Uygulama noktasında biraz istekli olursanız kendiniz çoğu şeyi ücretsiz olarak yapabiliyorsunuz. Sadece bir domain bir de hosting’ e ufak miktarlarda ödeme yaparak istediğiniz bir web sitesini ücretsiz olarak kurabiliyor, ve google da yeni müşterilere ulaşmak için yayınlayabiliyorsunuz. Bir nevi okyanusa ağ atıyorsunuz ( kendi tabirimdir )
Yaptığım eş dost aramalarında, sen nasıl bir web sitesi istiyorsun, örnek gönder ben bakayım sana maliyetini söyleyeyim dediklerinde, hemen örnekleri gönderiyordum ancak o an için veremeyeceğim miktarlar paralar isteniyordu.
Zaten beni detaylı araştırmaya yönlendiren esas konu, yani bunun ücretsiz bir çözümü olmalı ya da bir websitesi tasarlayacak kadar yazılım dili öğrenmeliyim diye düşündüren de buydu.
İnanın ki hiç bir bilgim yoktu…
Araştırmalarım sonucu bir içerik yönetim sistemi (CMS) bulmuştum ve bu CMS’ nin adı, WordPress‘ ti. Kendilerinin tabiriyle ” Web Dünyasının % 43′ üne can veren ” yazılımla tanıştım. Binlerce ücretsiz tema ve eklentiyi barındıran, SEO ya en uygun yani Google’ ın en sevdiği yazılım olduğunu da öğrendim.
Tabiki bu arada HTML, CSS ve PHP gibi dillerle ilgili de bilgi sahibi oldum.
Öğrendikçe öğrenmeye çalıştım, web dünyasında bir işletmeye gereken çoğu şeye sahip olmuştum. Tabiki bunların bir de uygulama noktası vardı.
Neredeyse 24 saat ayakta kalarak, iş olduğu zaman işe gidip, kalan sürelerde kendime ait bir web sitesini tasarlamaya çalışıyordum. Uzun uğraşlar sonucu tam 1 haftada (şuan birkaç saatte yapabileceğim) bir web sitesi tasarladım.
Web sitesi tasarladım ancak yayınlayacağım ne bir domain ne de bir hostinge sahiptim. Yine uzun araştırmalar sonucu, halen müşterisi olduğum İHS ve İsim Tescil şirketleriyle tanıştım.
O zamanlar dolar kuru o yıllarda daha düşük olduğu için kredi kartımla hemen bir domain ve hosting aldım. Domain ismini, henüz şirketin bir adı olmadığı için daha önce araştırdığım, seo’ ya uygun kriterlere göre belirledim. Tabiki bana katacağı mükemmel faydalardan haberim olmayarak.
Biraz önce anlatmış olduğum gibi, websitemi 1 haftalık uzun uğraşlar sonucu tasarladım ancak, yeni bir domain yeni bir hizmet veren, google’ da hiç bir öneme sahip değildi. Tek ziyaretçisi sadece benim olduğum bir web sitem vardı.
Buradan kendi müşterilerime ulaşamayacaktım, bir şeyler yapmam gerekiyordu. Yerli ve yabancı kaynaklardan tekrar araştırmaya başladım ve nasıl reklam verebileceğimi öğrenmeye çalıştım.
Denedim, denedim, denedim ve en sonunda google üzerinden reklam vermeye başladım.
Ne kadar denesem de kazandığım günler zarar ettiklerimin yanında bir hiçti. Hem reklam veriyor yüksek miktarlarda ödeme yapıyordum hem de para kazanamıyordum. Telefonum çalıyordu ancak alakasız aramalar alıyordum ” alo orası havaş mı? ” ” havaalanına saat kaçta otobüs gidiyor ” gibi canımı sıkan oldukça alakasız aramalar. Hatta çok yorgun ve uykusuz olduğum birgün dinlenmek için birkaç saat uyudum, kalktığımda hesabımdaki tüm para bitmiş, buna rağmen hiç arama almamıştım ve reklamlarım durdurulmuştu. Reklamları hemen tamamen kapattım, bu iş bana göre değilmiş dedim ve biraz buruk bir şekilde vazgeçme aşamasına geldim.
İçimden bir ses bırak işi gücü git başka bir sektörde, birinin yanında çalış diyordu. Bu sesi bir süre dinledim ve bir süre ne reklamlarla ne de web sitesiyle hiç ilgilenmedim. En başta kendi çapımda yapmaya çalıştığım biraz seo optimizasyonu harici web sitede başka bir olay yoktu.
Birkaç ay tekrar başkalarının verdiği işlere ya gittim ya gitmedim zaten çok iş yoktu. Ta ki bir akşam web sitesinde yazan numaraya ait telefonun birden çalmasıyla irkildim. Biraz da korktum aslında bu numarayı kimse bilmiyor acaba bu saatte arayan kim? diye düşündüm, reklamlar zaten kapalıydı.
Hiç unutmuyorum arayan Eryaman bölgesinde bulunan, yaşı benimle emsal bir delikanlıydı. Doğru bir aramaydı ve fiyat verdim, kabul etti, rezervasyon başarıyla gerçekleşti.
Müşterilere hitap ettiğim dil, profesyonel bir şirketin çağrı merkezini aradığınızdaki call center’ ları asla aratmazdı. İşe böyle bir prensiple başlamıştım. Şirketin tek çalışanı bendim fakat, rezervasyonları başka bir ses tonuyla alarak, şoförlüğü başka bir ses tonuyla yaparak birden çok kişinin çalıştığı büyük bir şirket izlenimi oluşturmak için kullanırdım.
O yüzden telefonda değilde, arayan kişiyi almaya gittiğimde sorabildim. ” Numarayı nereden buldunuz?” dedim. “Anlamadım !” dedi. Soruyu tekrarladım “şirketimizin numarasına nereden ulaştınız ” dedim, ” tabiki internetten buldum ” dedi şaşkınlıkla.
Nasıl yaa ! dedim içimden, bunu duyunca içimde bir şeyler kaydı ve adamı bırakacağım yere bir türlü ulaşamadım, hayatımda yaptığım en uzun yolculuk diyebilirim (25km). Eve gidip, hemen kardeşime ait laptop’u açıp ( kendime ait yoktu ) web sitemin google arama sonuçları sıralamasına bakacaktım.
Sonunda eve geldim herkes uyuyordu, direkt laptop’ u açtım ve yazdığım önemli bir aramanın sonuçlarında, web sitem ilk sayfada iyi bir sıralamada adeta ışıl ışıl parlıyordu. Yaptığım başka aramalarda buldukça da olley ! diye bağırasım gelse de herkes uyuduğu için sadece ağzım kulaklarıma varıyordu.
İşte benim dönüm noktam bu oldu. Üç kelime; tabiki, internetten, buldum…
Önce Allah sonra da google algoritmaları, sanki girişimimden vazgeçmemi istememişti. Yeni bir web sitenin bu kadar çabuk SEO reaksiyon’ u alabileceğini asla tahmin edememiştim.
Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, tekrar SEO hakkında daha fazla araştırma yapmak ve bir kaç danışmanlık şirketleriyle görüşüp reklamlar hakkında danışmanlık almanın gerektiğini düşündüm. SEO ‘yu belki kendim yapabilirdim çünkü kendime güvenim oluşmuştu ancak ücretli reklamlar için kesinlikle destek almam gerektiğini düşünüyordum.
Bir kaç şirketle görüştüm fakat çalışma prensipleri asla bana göre değildi. Çünkü bu şirketler reklam vermek istediğiniz aylık bütçeden %40 oranında komisyon alıyorlardı. Yani reklamların ne kadar yararlı olması gerektiğinden çok, danışanlarına ne kadar çok para harcatabiliriz amacındalardı. ( S.A.S – Reklam asla bu sistemle çalışmıyor, çünkü amacımız daha düşük bütçelerle daha çok potansiyel müşteriye ulaşmaktır )
Google destekten destek alayım dedim aradım, görüşme sonunda çağrı merkezi çalışanıyla adeta kavga edecek duruma gelmiştik. Ne istediğimi anlamadı ya da ben anlatamadım.
Yine iş başa düştü, reklamları iyi bir şekilde öğrenmem gerek dedim, çünkü organik sıralamam günlük kazanç sağlatacak seviyeye henüz gelmemişti.
Bu sefer uygulamalı olarak tüm seçenekleri denedim, denedim, denedim…
Uzun uğraşlar sonucunda, işime yaracak şekilde bir tecrübe edindim tabiki ( isteyince oluyor ).
Telefonlarım artık doğru aramalar alıyor. Harcadığım reklam bütçemden çok daha fazla kazanıyordum. Müsait olmadığım zamanlarda etrafımdaki aynı işle meşgul insanlara iş paslıyor, sevmediklerimden ya da samimiyetsiz bulduklarımdan komisyon alıyordum.
Bak sen komisyon he ! evet komisyon, şirketten ayrılmadan önce komisyon gelirlerimiz diye ayrı bir hesabımızın da olduğu önemli bir kazanç yöntemi.
Evet artık verdiğim reklamlardan ve uyguladığım seo taktiklerinden, halk deyimiyle cayır cayır para kazanıyordum. Hatta biraz da şımarmıştım, çalıştığım fiyatlar, başkalarından hatrı sayılır bir miktarda komisyon alacak seviyedeydi. Çünkü kaliteli iş yapıyordum. Şirketimi iyi pazarlıyor, müşterilerle kesintisiz bir konuşma gerçekleştiriyordum. ( ııı, eee, şey, bir dakika bekleteceğim gibi onları huylandıracak hareketlerde asla bulunmamaya çalışıyordum ). Her şey sistematik, rezervasyon çağrı merkezindeki ben İstanbul ağzıyla konuşuyor, müşterileri cezbediyor; işin icrasındaki şoför ben müşterileri yağlıyor – ballıyor, şirketi öve öve bitiremiyordu. Muhasebedeki ben ise hesap kitabı güzel tutuyor, aylık ödeme alınan firmalardan tek mail ile kolayca ödeme alıyordu.
Ben okuldayken işleri, kendime yakın hissettiğim aynı işle meşgul olan arkadaşlarıma yönlendiriyordum, onlar da bana güzel hizmetleri ve gönüllerinden kopan komisyonlarla geri dönüş sağlıyordu.
Yani artık şoförlük yapmasam bile para kazanıyordum…
Buna rağmen bir ofisim dahi yoktu. Ofis benim için sadece gereksiz bir masraftı. Elimde bir rezervasyon defteri, bir telefon, bir de website vardı.
Bu arada yükselişim herkes tarafından fark ediliyor, önceden benim de yaptığım gibi taşeronluk yapanlar ya da firma sahipleri bana, nasıl yaptın nasıl ettin gibi sorular soruyordu.
Ben de yağlandıra ballandıra anlatıyordum. Tabiki insanlar bunu görünce bana farklı tekliflerde bulundu. ” Benimde bir web sitesine ihtiyacım var, senin müşterilerin web siteni beğendikleri için ayrıca görüş bildiriyor. Bana da yardımcı olabilir misin ” diye yardım talebinde bulunuyorlardı.
Ben de bu işin biraz maliyetli olduğunu söyleyip, onları istediğim paralara ikna etmek için biraz sallıyordum açıkçası. Maliyet konusunda biraz korkutmuş olmalıyım ki insanlar benden bir şey isterken kısık ses tonlarıyla konuşuyordu.
Aslında başkası için bir web site tasarlamak için pek zamanım da yoktu. Sadece daha fazla paraya ihtiyacım olduğunda sıradakini çağırıp istediğim parayı verirse yapıyordum ya da çok sevdiğim arkadaşlarım için…
Başkaları için web sitesi tasarlarken de bu işe olan ilgim ve bilgim haliyle arttı aslında. Web sitesini bitirip reklamlarını standart bir hale getiriyor ( bu halde bile bana dualar ediyorlar, önümden geçmiyorlardı ), başka bir işine asla karışmıyordum. Babam da olsa aynı sektörde olduğum kimseye SEO çalışması asla yapmıyordum. Kendimi, kendime rakip çıkarmaya hiç niyetim yoktu.
Aslında o dönem, web tasarım işinden güzel paralar kazandım ancak benim esas girişimim web tasarım ya da dijital reklamcılık değildi. Bu yüzden ben girişimimi geliştirmeyi tercih ettim. ( zaman zaman bu tercihimi sorgulardım )
İşler yolunda gidiyor her geçen gün daha fazla müşterim oluyor, kazanmaya devam ediyordum fakat bu kısa zamanda bir hayli yorulmuştum. Sistemi biraz daha büyütüp, kendimi girişimin idari işlerine atmak için biraz çaba harcadım. Araç sayısını artırıp, kendim artık şoförlük yapmayacaktım… Okul bitmek üzereydi ve evlilik planlarım hayat bulmuştu.
Bankalardan kredi arayışı, yakın arkadaşlarımdan borç isteme gibi durumlar yaşarken, birgün yukarıda yazmış olduğum beraber valelik yaptığımız arkadaşımla denk geldik. Yaptığım işten biraz haberi vardı ancak yaşadığım gelişmeleri bilmiyordu, biraz anlattım. Önceden valeliği bırakacağını söylemişti ve konuşma biterken bana bir teklifte bulundu.
Şirkete Ortak Alıyorum
Tam da evlilik planlarımın hayat bulduğu, artık işi biraz daha büyütüp kendimi bir ofisi bile olmayan şirketin idari işlerine atmak isterken. Benim için güzel bir fırsattı ve biraz düşüneyim sana dönüş yapayım dedim.
Bu süre zarfında o ana kadar kazandığım parayı, edindiğim müşteriyi, arabayı, web sitesini internetten yaptığım araştırmalara göre değerledim. Sonraki görüşmemizde şirketin yarı hissesine istediğim miktarı ve şartları belirlediğim konuşmayı yaptım.
Kendisi sıkı pazarlıkçıdır ve üç aşağı beş yukarı bir rakamda anlaştık ve benim arabamla aynı ayarda bir araba getirmesini istedim, bu şekilde arabalarımızda ortak olacaktı. Kabul etti, arabayı getirdi ve başladık.
Haliyle benim kurmuş olduğum sisteme adapte olma durumuyla karşılaştı. Bir çok hata ve müşteri kaybına sebep olup canım sıkılsa da sonuç olarak, artık ortak olmuştuk.
Getirdiği araba kısa bir süre sonra büyük arızalar çıkardı. Motor revizyonu yapıldı, akabinde şanzıman değişti falan derken, bu arada sadece tek araba çalışıyorduk. Gündüz ben, gece o çalışıyordu.
Ortaklığın getirmiş olduğu sorumluluklarla beraber, işlerimiz de artıyordu. Ben şirkette hem şoförlük yapıyordum hem rezervasyon alıyordum, hem de artık ortağıma verebileceğim bir hesap tutmak durumunda kalıyordum. Kalan zamanda da ( eğer kalırsa ) web sitemiz, reklamlar ve seo ile ilgileniyordum.
Daha sonra şirkete, ortağımın sağladığı bağlantılar ve eşimin sağladığı bir miktar finans sayesinde işimize çok yarayacak, çok fazla para kazanacağımız bir ticari araç ekledik.
Kısa bir süre sonra ortağım bu araçla kendi tabiriyle ” mal gibi ” bir kaza yaptı. Dört şeride sahip boş bir yolda kaldırıma çarparak, yeni aldığımız tertemiz, sıfıra yakın aracı halk tabiriyle ” pert ” hale getirdi. Uzunca bir süre bu aracı kullanamadık. Kullanamadığımı aracın vade taksitlerini ödemek ise beni, mali yönden çok geriye düşürmüştü…
Velhasıl yaşadığım bu durum bana, ortaklığın sağladığı fayda ne sorusunu sordurmaya başlattı. Yeni evlendiğim için ortaklıktan ayrılacak bir maddi imkanım da bulunmuyordu. Bu sırada şirketin müşterileri daha da artıyor bununla aynı oranda ettiği değer de artıyordu.
Ben başımızdan geçen tüm olaylara rağmen, bunda da bir hayır vardır ! diyerek kendimi teselli ediyordum. Çünkü ortağım benim paraya en fazla ihtiyacım olduğu dönemde, yaptığım girişime gönül vererek bana yatırım yapmıştı.
Bana dedim çünkü web sitemizden başka müşteri bulabildiğimiz bir kanal asla yoktu. Başladığım günden, hisselerimi sattığım güne kadar ne yaptıysak kendi kurmuş olduğum web sitesi sayesinde oldu. Aslında reklamların iyi yönetilmesi ve seo nun sağladığı avantajlarla demek daha doğru olur. Çünkü bunlar olmadan bir web sitesini dünyanın en iyi yazılımcısı da kodlasa bir işe yaramayacağını öğrendim.
Bir girişimin başlangıç seviyesinden, gelişmekte olan girişim seviyesine kadar ki evrelerine, yaşadığım tecrübelerle değinmeye çalıştım. Bundan sonraki tecrübelerim, başarılı bir girişimin bir çok yönden iyi bir şirket haline gelmesiyle yani girişimin şirkete evrilmesiyle alakalı olduğundan, onları başka bir başlık altında toplayacağım.
Umarım bu yazı girişimcilere, içerdiği herhangi bir konu hakkında gerçekten rehber olur.
Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.
Okurken şöyle olsaydı acaba nasıl olurdu dediğiniz her ne varsa, yorumlarda buluşalım.