En başta yazmış olduğum, babamın gölgesi dolaylarında yaklaşık 6 sene gezindikten sonra üniversite 2. sınıfta babamın gölgesinin aniden kaybolmasıyla başladı desem yeridir.
Yani ben, ailemin evine yaklaşık 70 km uzaklıkta bulunan, başka bir şehrin sınırlarında kendi halinde okulunu bitirmeye çalışan, alttan derslerini verme telaşında olan genç bir öğrenciyken. Babamın bana miras olarak bırakmış olduğu 10 ve 17 yaşında iki kız kardeş, 40 yaşında bir anne, 70 küsür yaşında bir babaanne, 80 küsür yaşında bir dede; borcu sermayesinin 3 katı olan bir şirket vs. vs. ile öğrencilik ve gençlik hayatımı bitireceğim, sorumluluk gibi büyük bir dertle şereflenerek, büyük buhrana gireceğim o günlere nail oldum.
Evet artık büyüdüm ya da öyle olduğuna kendimi inandırdım. Hemen işlere koyuldum.
Öncelikle işe şirketin ne kadar borcunu olduğunu öğrenerek başladım. Gerçekten sermayenin tam 3 katı borç vardı. Ben devam etmek istiyorum dediğimde tüm sülale koro halinde “saçmalama” diyerek sesimi bastırdı.
Sana, güzel gelecekleri birlikte inşa ederiz, bundan sonra her şey artık daha güzel olacak gibi inandırmanın kolay olduğu kelimeleri kullanarak beni ikna etmeyi başardılar. Fakat kimse söylediği sözün arkasında da durmadı tabiki.
Şirketin faliyetlerini devam ettirmekten vazgeçmek zorunda kaldım çünkü… Yazmaya hiç uğraşmayacağım; saçma sapan konuşmalar, aile büyüklerimden hakkımı helal etmem gibi kesin bir cümleyi duyunca, rıza sorunuyla başımı belaya sokmak istemedim. Sonra…
Antrenmanlarımı bedavaya getirmek amaçlı sembolik bir maaşa çalıştığım spor salonunda, hem sınıf arkadaşım hem de çalışma arkadaşım olan 2 değerli insanın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde çalışma süremin arttırılacağı ancak maaşımın da bu orana göre daha az artacağı bir çalışma programına geçtim.
Bir arkadaşım bu sebepten dolayı işten çıktı. Gönlüm razı değildi ancak biraz daha fazla gelir, benim için bir nebze iyi gelecekti.
Yaz dönemi gelirken, spor salonuna ait hurda halde olan bisikletlerin ayağa kaldırılıp, işletmesini üstlenmenin bize ekstra gelir sağlayabileceği fikri yanımda kalan arkadaşımla birlikte aklımıza oldukça yatmış; sadece bir kaç değişiklikle okul kapanmadan iyi bir gelir elde etmiştik. Peki nasıl ?
Birazdan yazacağım olay çok önemli, çünkü bana ileride çalıştıracağım personellere hangi sisteme göre ödeme yapacağımı öğretmiştir.
Önceki senelerde orada çalışan personeller, bisikletlerin kiralanmasında bir karları olmadığı için patronlar tarafından bisiklet kiralamanın sağlayacağı kar potansiyelinin farkına varılmamış ya da patron tarafından yeteri kadar ilgilenilmemişti.
Ancak biz arkadaşımla ( kulağı çınlasın ) beraber, orada bisiklet kiralamanın çok rağbet göreceğini öngörebilmiştik. Aslında bunu öngörmek çok zor da değildi, çünkü burası henüz gelişmekte olan bir bölgeydi ve bisiklet kiralamak arkadaşlarla yapılabilecek en iyi aktivitelerden biriydi.
Bir akşam, arkadaşım başka bir şahısta bir miktar bisiklet olduğunu öğrenmiş ve hemen gelip benimle paylaşmıştı.
” Bisikletleri gidip alalım, spor salonuna ait olanlarla birlikte çalıştıralım ” diye düşündük. ” Salon sahibi bizden bişey istemesin biz de ondan ” dedik. Ama bisikletlerin durumunu gördüğümüzde bu fikrin gerçekleşmesinin çok zor olacağını anladık. Uzun düşünceler sonucu ” en iyisi bunları salon sahibine pazarlayalım biz komisyon kazanalım, salon sahibi de hiç olmazsa yedek parça olarak kullanır ” dedik. Nitekim öyle oldu basit pazarlama taktikleri kullanarak çok kolay bir şekilde, biz güzel bir komisyon kazandık, patron da hurda bisikletlerin sahibi oldu.
Şimdi sırada bisikletleri ne şartlarda kiralayacağımız hakkındaki pazarlık vardı.
Parçalar birleşip tek vücut haline geldiğinde 40 adet bisikletten sadece 15 tane kalmıştı. Bunlardan da işe yarayacak 7 ya da 8 tane vardı. Patron bunun farkına vardığında biraz canı sıkılsa da bu durumu salondaki gözüne kestirdiği hanımefendilere belli etmemek için ” İbrahim hocam bisiklet sayısını arttırmakla çok iyi yaptık şu, şu, şu hanımlara indirim yapabilirsiniz ” gibi jestlerle adeta kazıklanmaktan çok memnun gibi gözüküyordu. Enteresan…
Bisikletleri ne şartlarda kiralayacağımızı konuşacağımız günü özenle seçtim aslında ön konuşmalarda kuruşlarla ifade edilen rakamlara ikna edebilmiştik ( hiç yoktan iyiydi ) fakat özellikle ben, asla kuruşların peşinde değildim. Patronu yüzde ile çalışmaya ikna edecektim. Bu arada patron özellikle gözüne kestirdiği hanımefendi üyelerimizin antrenman saatlerinde ofisinde kamera kayıt ekranının başında keyifle oturur, antrenman sonunda aralarında eğer üyelik süresi dolacak olanlar varsa kontrol eder, onları kayıt yenileme bahanesiyle ofise davet edip, güzel indirimlerle salona olan bağlılıklarını artırırdı. ( Normalde yeni kayıtlardan ve kayıt yenilemelerden biz sorumluyduk )
Bahsi geçen hanımefendi üyelerimizin neredeyse tümü benim antrenmanlarıyla bizzat alakalı olduğum öğrencilerimdi. Kimin ne zaman antrenmana gelip ne zaman çıktığını ben de biliyordum. Diğer arkadaşım her bayan üyeyle ilgilenmezdi ( belirli kriterleri vardı 🙂). O bir baş antrenör ben ise yardımcısıydım. Arkadaş olsak da aramızda hiyerarşi elbette vardı.
Beklediğim an nihayet geldi ve patronun gözdesi olan bir hanımefendi kendiliğinden gelerek, biz hocamızdan çok memnunuz, 1 ayda şöyle kilo verdim böyle sıkılaştım falan diyerek kayıt süresini uzatmak istedi. Ben de tam ofise geçtiklerinde fırsat bu fırsat diyerek onlara kahve getirme teklifinde bulundum. Benden beklenmeyecek hareketler çünkü antrenman yaptırdığım üyelerle aramda, adeta bir öğretmen – öğrenci ilişkisi vardı. Aynı şekilde patronla aramızda da antrenör – salon sahibi ilişkisi mevcuttu (yani bizden hizmet gibi bir beklentisi asla olamazdı). Ama her şey istediğimden daha iyi gittiği için ben de ekmeğime yağ sürecek bu teklifi sundum. Muhabbet en azından kahve bitene kadar sürecekti. Bizim konuyu o kahve bitmeden açarsam, mission completed !
Ben kahveleri doldururken lafa nasıl gireceğimi düşünüyordum, bir yandan da her şey yolunda gittiği için, yani hanımefendi kalksa da patronun keyfi yerinde olacağı için patronla yalnızken de onu ikna edebileceğimi düşünüyordum. Kahveleri doldurdum ofise geçtim. Patron hanımefendiyle özel hayat konularına girmeye çalışırken kahveyi önüne koydum ve oturdum.
Bir müddet sonra…
Aman Allah’ım ne oldu biliyor musunuz ? Bizim patron ‘ Vizıl ‘ birden bire ” İbrahim hocam ben bu kiralama işini düşündüm de şöyle olmasını uygun gördüm ” demez mi !…
” Nasıl uygun gördünüz hocam ” dedim soğuk kanlılıkla.
” Kiralama ücretlerinin 3 te 1′ i sizin olsun, 3 te 1’i salona kalsın, kalan 3 te 1’ini de bakım masraflarına ayıralım ” dedi ve buna ek tabiki ” hanımefendi de eğer kiralamak isterse indirim yaparsınız artık ” dedi.
Tabiki hocam ne demek dedim, o anda içim kıpır kıpırdı. Yine saat başına, önceden bir bisikletten kuruş kalıyordu fakat bu daha büyük bir kuruş olacaktı ancak büyük amacım kesinlikle kuruş hesabı yapmak değildi. Ben onu duyunca arkadaşıma haber vermek için kalktım gittim. ( Bunu şimdi düşünüyorum, beni göndermek için mi söyledi acaba diye neyse günahını almayayım 😀 )
Ertesi gün patron Vizıl salona ” maşallah maşallah yine tek bir bisiklet dahi yok ” diyerek omzuma dokunmaya yanıma gelirken, spor salonunun cam kapısında yazan A4 kağıdındaki bisikletin saati X’ TL yazısını görünce adeta şok oldu. Ardından ” İbrahim hocam, fiyata ne zaman zam yaptınız bana neden danışmadınız ” dedi. Ben de ” Hocam bisikletlere talep oldukça fazla ben de fırsattan istifade bu sabahtan itibaren zam yaptım ” dedim. Gerçekten de havaların ısınmasıyla bisikletlere olan talep oldukça artmıştı. Biz bu durumla beraber biz işi geliştirdik tabii, salon kapalı olsa da bisiklet kiralama devam etti, gece kiralamak isteyenler için salonun camına telefon numaramızı yazdık, kiralamak isteyenler bizi arıyor biz de yataktan kalkıp üşenmeden salona geliyorduk. Bisikletlerin etinden sütünden son damlasına kadar yararlandık ( mesai saatlerinin dışında hizmet verdiğimiz için gece tarifesi bile uyguladık )… Tahmin edebileceğiniz gibi çok uzun sürmedi tabiki.
Bir sabah salona gittiğimde neredyse bütün bisikletlerin orada olduğunu gördüm ve arkadaşıma şaşkın bir şekilde neden kiralamadın diye sordum. O da bana şuradan 100 metre ileri git ve sağına bir bak dedi.
100 metre yürüdüm köşeyi döner dönmez, baktığımda gördüğüm manzara tam bir hüsran. Ben diyeyim 200 siz deyin 300 adet sıfır rengarenk bisiklet. Yaklaştıkça daha da fazlalaşıyor. Öğrenciler kapış kapış, bisikleti kapan gidiyor. Üstelik bizim verdiğimiz fiyatın tam yarı fiyatına. Cadde tamamen bisiklet süren öğrencilerle dolu. O kadar şaşırmış ve üzülmüşüm ki salona nasıl döndüğümü hatırlamıyorum bile.
( Bu arada başlıkta hikaye yazdım ama romana doğru gidiyoruz )
Geldiğimde ikimizin de aynı durumda olduğunu farkettim. Hemen bir şeyler yapmalıyız diye düşünmüşüz ikimizde. Aklımıza ilk gelen, gidip fiyatlar konusunda işletmeciyi ikna etmekti.
Tamam illaki potansiyeli farkedenler bu işi yapmak isteyecektir ancak bir insan daha önce hiç bilmediği bu işe, nasıl bu kadar çok yatırım yapar diye düşünüyorum, şimdiki tecrübelerimle ( çünkü bisiklet kiralama işinde bisikletler kiralayanlar tarafından çok hor kullanıldığı için amortisman maliyet değerleri oldukça yüksektir )
Soluğu, bisikletlerin sahibinin yanında aldık, ” Kolay gelsin ben İbrahim hoca öncelikle işiniz hayırlı olsun” dedim, biraz muhabbetten sonra ” biz de bisiklet kiralıyoruz ancak biz şu paraya kiralıyoruz, siz bizim tam yarı fiyatımıza kiralıyorsunuz ” dedim. ” Öyle mi biz başka kiralayanın olmadığını sanıyorduk kusura bakmayın ” dedi. Aslında bu cevabı beni çok memnun etti ama söylediği bu söze asla inanmadım ” ( çünkü küçük bir bölgede gece gündüz bizim kiraladığımız bisikletleri görmemesi imkansızdı ) estağfurullah, hiç sorun değil fiyatları ortak bir şekilde kararlaştırırsak siz de para kazanırsınız biz de ” dedim. Neyse muhabbeti uzatmayayım. Ortak bir rakamda fiyatları buluşturduk, bizim ara sokakta kalmamız dışında hiç bir problemimiz kalmamıştı, onu da bisikletleri gün içerisinde işlek bir yere taşıyarak çözecektik.
Ancak rakip işletmeci konuştuğumuz günün akşamına, ” valla kimse kiralamıyor, borcumu nasıl öderim ” bahanesiyle fiyatlarını, ilk fiyatlara geri çekti. Sonraları birkaç kişinin gelip bisikletlerimizi beğenmeyip, şurada da var birde onlara bakalım deyip gitmesiyle hikayemiz son buldu.
Daha sonra rakibimizin bisikletleri üzerinden, çetin bir kış geçip, bisikletleri saklayabilecek bir yer bulamadığından, bisikletler paslandı ve kullanılamaz hale geldi, bir çoğu da çalındı tabii. Bunların sonucunda da işi bırakmak durumunda kaldı. Asla sevinmedim, zaten kendisiyle sonraki görüşmemizde bana şunu söyledi.
” Hocam herkes bildiği işi yapacak, ben devlet memuruyum ne anlarım ticaretten ” dedi. Ben o zaman için belkide daha az bisikletle daha yüksek fiyatlara kiralama yapsaydınız daha iyi sonuçlar çıkabilirdi biz sizi aslında bir nevi uyarmak için de gelmiştik gibi bir kelime kullanmadım ama benzer ifadelerde bulunmuş olabilirim.
Şu anki tecrübelerimle, adamın yapmış olduğu girişim doğru olsa da yatırımın büyüklüğü ve fiyat politikası, bulunduğumuz yere göre asla uygun değildi diyebilirim. Girişimlerin her zaman en asgari şekilde başlaması, kademeli olarak büyütülmesi sonucunu çıkarabiliriz. Neyse…
Aslında tam olarak girişim hayatım sıfırdan bir icat üreterek değilde, hali hazırda bulunan fikirleri ya da işleri kendime göre geliştirmekle başladı diyebilirim.
Kiralama işi bittikten sonra, farklı sektörlerde çalıştım hatta sonradan ortağım olacak olan, çocukluk arkadaşımın yanında yevmiyeli valelik bile yaptım. ( standart bir maaşım olmamakla birlikte, sigortam da yoktu )
Valelik bir girişim olmadığı için başımdan geçenleri yazmaya gerek duymuyorum fakat, valeliği de bana bıraktıran şu olayı kısaca anlatmadan geçemeyeceğim.
Çalıştığım mekana yabancı misafirler geldi ve bir süre sonra, içeriden mekana uygun davranmadıkları için garsonlar ve işletme müdürleri tarafından karga tulumba çıkarıldılar. Dışarıda şans eseri ben de vardım ve adamlar bişeyler anlatıyor, bizimkiler anlamıyor, ortam daha fazla geriliyordu. Adamlar İngilizce konuşuyordu tabiki ama bizden onları doğru anlayabilecek kimse yoktu ( benim dışımda ). Bağırışlar artarken onlara biraz yaklaştım ve onlarla konuşmaya başlayıp onların ne demek istediğini bizimkilere çevirdim. Meğer adamlardan birisi yaşanan kargaşada bir miktar parasını düşürmüş, bağırarak money money diyordu ama bizimkiler para falan istemiyoruz gidin diyorlardı. Ben konuşurken oradan biri ” Valeye bak la İngilizce biliyomuş, bu nası vale ” dedi.
Tabiki mekanın sadece sahibi değil, istemeden de olsa herkesin ilgisini çekmiştim. Ama çıkardığım esas sonuç bu işe layık olmadığım yani bu işin bana göre olmamasıydı. Tabiki bu sonuç bana bu işi de bıraktırdı.
Daha sonra babaannemden bir miktar borç istedim, ilgi alanım olan arabaların alım satımını yapmak için. Sağolsun o da borç olarak değil, sadaka olarak vermiş. Ne de olsa öğrenciye sadaka düşer değil mi ?
Evet ilk arabayı bir galericilik yapan eski dostumun aracılığıyla 2. el müzayede sisteminden ihale usulüyle satın aldım. O zamaki şartlara göre ibre, arabayı sattığımda 2 asgari ücret civarında bir kar gösteriyordu. Ne kadar da karlı bir iş diye, uyumadan önce düşünüp sattıktan sonra hangi arabalara teklif versem diye hayal kuruyordum.
İlk müşterim sayıştayda çalışan bir uzman memurdu. ” Aracı yetkili servisine gösterelim söylediğiniz gibi çıkarsa anlaştığımız rakama satın alacağım sizin için bir sorun olur mu?” dedi. Ben de ” hayır, tabiki istediğiniz yere gösterebiliriz ” dedim. Bu arada araç sıfıra yakın bir kondisyonda ve temizlikte yani ‘ hatasız ‘. Servisten çıktığımızda müşteri ” beyefendi size de zahmet verdik ama aracın ön iki çamurluğu da değişen çıktı ” dedi.
O kadar üzüldüm ki, bütün hayallerim suya düştü, artık arabayı karlı bir şekilde satamayacağım hatta zarar bile edebilirim diye düşündüm ancak bir şansım vardı. Müzayedeyi yapan şirketle arkadaşımın arası iyiydi, eğer zararım olursa belki de oradan tazmin edebilirim dedim ve atladım arabaya, doğru arkadaşımın yanına gittim. Arkadaşıma durumu anlattığımda, hemen şirketi aradı sağolsun ” gelin bakalım bir sorun varsa çözelim ” dediler.
Orada birçok kaporta ustası vardı ve hepsi de baktığında, kesinlikle aracın değişen parçası olmadığının hatta aracın gerçekten hatasız olduğunun sonucuna vardılar. Bana da gerekli açıklamaları yaparak, yetkili servisteki check-upta bir yanlışlık olabileceğini söylediler. Nitekim ikna oldum fakat arabadan yaşadığım tecrübe nedeniyle soğudum.
Bu gibi çok değişkenli görüşlerin yarattığı sorunlarla karşılaşmamak için bu işi esas işim yapma düşüncesini de aklımdan çıkardım. Çünkü gördüğüm başka mide bulandırıcı olaylarda karakterimin bu işe uygun olmayacağını anladım. O yüzden inatçılık yapacağım bir durum yoktu benim için.